Yargıtay, “Facebook” hesaplarında kullanılan fotoğrafların başkaları tarafından kullanılmasına ilişkin tartışma yaratacak bir karar verdi. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, başkasının Facebook hesabında herkese açık profil resmini alarak kullanan sanığa verilen mahkûmiyet kararını bozdu. Kararda, fotoğrafın herkese açık olması nedeniyle “hukuka aykırı olarak ele geçirme ve yaymadan söz edilemeyeceği” belirtildi.
İstanbul’da bir sanık hakkında başkasının “Facebook” hesabındaki fotoğrafını alarak kendi Facebook hesabına koydu. Fotoğrafı izinsiz kullanılan kişinin suç duyurusu üzerine sanık hakkında İstanbul 12. Anadolu Asliye Ceza Mahkemesi’nde “özel hayatın gizliliğini ihlal” ve “kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme” suçlarından dava açıldı. Mahkeme 2013 yılında verdiği kararla sanığı mahkûm etti.
Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesi ise mahkemenin kararını bozdu. Kararda sanığın, internette Facebook hesabındaki herkese açık profil resmini kopyalayarak rıza olmaksızın kendi Facebook hesabına koyduğu belirtilerek şöyle denildi:
“Sanık tarafından, katılanın (şikâyetçinin) sürekli takip, denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş özel hayatın gizliliğini ihlale yol açacak bir görüntü yoktur. Katılanın, Facebook’taki profil resmi, katılanın başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemediği, hukuk tarafından gizliliği ve korunması temel bir şahsiyet hakkı kabul edilmiş özel yaşam alanına ilişkin görüntü olarak değerlendirilemez. Atılı özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun yasal unsurları itibarıyla oluşmamıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden değerlendirme yapıldığında ise katılanın Facebook hesabındaki resmi kişisel veri kapsamında kabul edilebilir ise de; sanığın, resmi, katılanın internette Facebook hesabındaki herkese açık profil resminden elde etmesi ve katılana ait başkaca bir kişisel bilgiye yer vermeden kendi Facebook hesabına koyması nedeniyle hukuka aykırı olarak ele geçirme ve yaymadan da söz edilemeyeceğinden, beraatı yerine yazılı düşüncelerle mahkûmiyetine karar verilmesi kanuna aykırıdır.”
T.C.
YARGITAY
Onikinci Ceza Dairesi
Esas No : 2014/4081
Karar No : 2014/19490
Tarih : 13.10.2014
ÖZET : ÖZEL HAYATIN GİZLİLİĞİNİ İHLAL SUÇU
SANIĞIN KATILANIN FACEBOOK HESABINDAKİ HERKESE AÇIK PROFİL RESMİNİ KOPYALAYARAK RIZA OLMAKSIZIN KENDİ HESABINA KOYDUĞU
SUÇUN UNSURLARININ OLUŞMAYACAĞI
BERAAT KARARI VERİLMESİ GEREĞİ
İÇTİHAT METNİ
DAVA :
Özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR :
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın, sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1- Sanığın, katılanın, internette facebook hesabındaki herkese açık profil resmini kopyalayarak rıza olmaksızın kendi facebook hesabına koyduğu olayda; resmin ele geçirilemediği ve içeriğinin belirlenemediği gözetildiğinde, sanık tarafından, katılanın sürekli takip, denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş özel hayatın gizliliğini ihlale yol açacak bir görüntü bulunmadığı gibi; katılanın, facebooktaki profil resmi, katılanın başkalarınca görülmesi ve bilinmesini istemediği, hukuk tarafından gizliliği ve korunması temel bir şahsiyet hakkı kabul edilmiş özel yaşam alanına ilişkin görüntü olarak değerlendirilemeyeceğinden, atılı suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı; TCK’nın 136. maddesindeki verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme suçu yönünden değerlendirme yapıldığında, katılanın facebook hesabındaki resmi kişisel veri kapsamında kabul edilebilir ise de; sanığın, resmi, katılanın internette facebook hesabındaki herkese açık profil resminden elde etmesi ve katılana ait başkaca bir kişisel bilgiye yer vermeden kendi facebook hesabına koyması nedeniyle hukuka aykırı olarak ele geçirme ve yaymadan da söz edilemeyeceğinden, bu suçun da unsurlarının oluşmayacağı anlaşılmakla; beraati yerine yazılı düşüncelerle mahkumiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
2- Hükümden önce 02.07.2012 tarihinde kabul edilip, 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak ve 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un Geçici 1. maddesi ile, “31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren suçlar bakımından “kovuşturmanın ertelenmesi” kurumunun düzenlenmesi karşısında, TCK’nın 7/2 maddesi de gözetilerek, sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi zorunluluğu,
SONUÇ :
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 13.10.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
5237
Türk Ceza Kanunu
İKİNCİ KİTAP
Özel Hükümler
İKİNCİ KISIM
Kişilere Karşı Suçlar
DOKUZUNCU BÖLÜM
Özel Hayata ve Hayatın Gizli Alanına Karşı Suçlar
Madde 0134: Özel hayatın gizliliğini ihlal
(1) Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal eden kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis(1) cezası ile cezalandırılır. Gizliliğin görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle ihlal edilmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır(1).
(2) (Fıkra 05.07.2012 tarih ve 28344 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 6352 Sayılı Kanun ile Değişmiştir.) Kişilerin özel hayatına ilişkin görüntü veya sesleri hukuka aykırı olarak ifşa eden kimse iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İfşa edilen bu verilerin basın ve yayın yoluyla yayımlanması halinde de aynı cezaya hükmolunur.
(1) 05.07.2012 tarih ve 28344 Sayılı Resmi Gazetede Yayınlanan 6352 Sayılı Kanun ile Birinci fıkrasında yer alan “altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para” ibaresi “bir yıldan üç yıla kadar hapis” ve “cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz” ibaresi ise “verilecek ceza bir kat artırılır” şeklinde değiştirilmiştir.
Madde 0135: Kişisel verilerin kaydedilmesi
( 1 ) Hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydeden kimseye bir yıldan (1) üç yıla kadar hapis cezası verilir.
( 2 ) Kişilerin siyasi, felsefi veya dini görüşlerine, ırki kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlaki eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
Madde 0136: Verileri hukuka aykırı olarak verme veya ele geçirme
( 1 ) Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan (1) dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır
Kişilerin kamera ile görüntülerini çekmek suç yg kararı
Giyinme kabininde görüntülerini çekmek suç yg kararı
Plajda güneşlenen kişinin rızası olmadan fotoğrafını çekmek suç yg kararı
Karar 1
Anayasa’nın 20. maddesinde, herkesin özel hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip bulunduğu, özel hayatın gizliliğine dokunulmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca bu hak, Türk Medeni Kanunu’nun 24. ve 25. maddelerinde koruma altına alınmıştır. Türk Ceza Kanunu’nun 134. maddesinde suç olarak düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde de kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda uygulanacak yaptırım belirtilmiştir. Belirtilen bu yasal düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz. Kişinin sıfatı ve konumu ne olursa olsun, rızası dışında kamuya açıklanamaz. Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizli kamera ile kayda alınması aynen telefon konuşmalarının yasadışı dinlenmesinde olduğu gibi onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşımaktadır. Bu kayıt ve görüntülerin televizyon yoluyla kamuoyuna yansıtılması kişilik haklarına yapılmış ikinci bir saldırı niteliğindedir.
Somut olayda; davacı, müdür olarak çalıştığı okulda öğretmenler arasında yaşanan huzursuzluğu gidermek için davalı öğretmen Derya’yla görüşmek istemiş, davalının bir sonraki gün evine davet etmesi üzerine eşi ve çocuğu ile birlikte kendisini ziyaret etmiştir. Bu ziyaret sırasında davacının ses ve görüntüsü gizlice kaydedilmiş ve Mustafa isimli şahsa verilmiştir.
Davacının beyanlarından rahatsızlık duyan Mustafa, Cumhuriyet Savcılığı ve Milli Eğitim Bakanlığı’na şikayette bulunmuştur. Cumhuriyet Savcılığınca yapılan tahkikat sonucunda “şüphelinin konuşmalarının gizlice kaydedildiği CD’nin CUMK.nun 206/2-a, 217/2. maddeleri uyarınca rızası dışında kaydedilmesi nedeniyle hukuka uygun elde edilmiş delil niteliği taşımadığı” gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Davalıların gizlice ses ve görüntü kaydetme biçiminde gerçekleşen bu eylemi, davacının şeref ve haysiyetine tecavüz etme amacı güdülmemiş olsa bile, kişilik haklarına saldırı oluşturur. Yukarıda anılan yasal düzenlemeler karşısında TMK.nun 24. maddesi yollamasıyla BK.nun 49. maddesi uyarınca davacı lehine manevi tazminat takdiri gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ :
Karar 2
Davacının diğer davalılara yönelik temyiz itirazına gelince; dava, açılacak davalarda kanıt olarak kullanılmak üzere izinsiz olarak kaydedilen ses kaydının davalı avukat tarafından çözümü yaptırılarak noter emanetine aldırması nedeniyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece istem reddedilmiş; karar, davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Günümüzde ulaşılan teknolojik gelişmeler nedeniyle yasa dışı yollarla kişilerin her türlü özel konuşmalarının dinlenmesi, en özel görüntülerinin izlenmesi ve kaydedilmesi olanağı vardır. Gerçekten son yıllarda kişilerin ses ve görüntüleri gizlice kaydedilerek kişilik haklarına zarar verilmesi nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 132, 133 ve 134. maddelerinde haberleşmenin gizliliğinin ihlali, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması ile özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi eylemleri ayrı ayrı suç olarak düzenlenmiştir.
Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinde; herkesin özel ve aile yaşamına saygı gösterilmesini isteme hakkı bulunduğu belirtilmiş; ayrıca bu hak, Medeni Yasa’nın 24. ve 25. maddeleri ile koruma altına alınmış; Borçlar Yasası’nın 49. maddesinde de kişilik haklarının saldırıya uğraması durumunda uygulanacak yaptırım belirtilmiştir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesinde ise, herkesin özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; maddenin ikinci fıkrasında yasaya uygun sınırlamanın ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suç işlenmesinin önlenmesi, dirlik ve düzenin, sağlığın, ahlakın, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda zorunlu olan ölçüde ve yasada öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmektedir.
Bu konuda Devletin resmi soruşturma ve kovuşturma organlarına getirilen yasal bazı sınırlamaların gerçek kişiler açısından öncelikle uygulanması gerektiği gibi tanınan ayrık durumlardan bu kapsama girmeyen kişi ve kuruluşların yararlanması söz konusu değildir. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kişinin özel yaşamının gizliliğine dokunulamaz, kişinin sıfatı ve konumu ne olursa olsun rızası dışında kamuya açıklanamaz. Bunlar kişinin gizli alanını oluşturur. Bir kişinin hukuka aykırı bile olsa konuşmalarının ve görüntüsünün gizlice kayda alınması onun kişilik haklarına ve özel yaşamına saldırı niteliği taşır. Bu ses ve görüntü kayıtlarının herhangi bir yolla kamuoyuna yansıtılması, açıklanması da kişilik haklarına yapılmış başka bir saldırı niteliğindedir.
Dava konusu olayda; davacı avukatın, önceki vekil edeni olan dava dışı A.’ün hile ile avukatlık ücret sözleşmesi imzalattığını kanıtlamak amacıyla, davacının evinde isteği dışında gizlice sesini kaydettiği, daha sonra davacının ses kaydı bulunan CD’yi davalının avukatı B.’e vermiştir. Davalı avukat, konuşmaların gizlice kaydedilmesi nedeni ile CD’nin Ceza Muhakemesi Yasası’nın 206/2-a ve 217/2 maddeleri uyarınca hukuka uygun elde edilmiş delil niteliği taşımadığını bilmesi gerekir. Buna rağmen davalı A.E.’a ait İzmir 27. Noterliği’ne başvurarak CD’nin çözümünü yaparak emanete alınmasını istemiştir.
Davalı noter başkatibi E. daire dışında notlar alıp çözümü yapmış, davalı noter katibi H. de tutanaklara geçirmiş, çözümleme ve emanet tutanağı noter başkatibi tarafından imzalanarak saklanmak üzere CD’yi emanete almıştır.
Davalı noter, Adalet Bakanlığı’nın 93/27, 95/55 ve 98/16 sayılı genelgeleri gereğince, ceza soruşturması ve kovuşturmasına neden olabilecek bir konuda noterlerin tespit yapmaması gerektiği bildirilmesine rağmen bu hususa aykırı davranmıştır. İşlem noter katibi H. tarafından hazırlanarak başkatip E. tarafından imzalanmıştır. Davalı noter, genelgeye uygun işlem yapmayan katip ve başkatip üzerinde gerekli denetim ve gözetim, hatta onları bilgilendirme görevlerini yerine getirmediğinden kusurludur.
Noter başkatibi E. ise, CD’nin daire dışında deşifre edilmiş çözümlerini tutanaklara geçirip noter adına imzaladığı için sorumlu bulunmaktadır.
Davalı Noter Katibi H., sadece CD çözümünü tutanaklara yazmış olup herhangi bir sorumluluğu bulunmadığından ona yönelen davanın reddi yerinde görülmüştür.
Gizlice kaydedilmiş CD’nin kanıt olarak kullanılamayacağını bilmesi gereken ve çözüm yaptırarak emanete aldıran davalılardan Avukat B.’in eylemi, amacı böyle olmasa bile davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur.
Dosyadaki kanıtlardan; ses kaydının yasaya aykırı olarak, gizlice elde edildiği anlaşılmaktadır. Gizli yollardan ses kaydedilmesi, davacının gizli kalması gereken ye açıklanmasında kamu yararı bulunmayan özel yaşamı ile ilgili sırların dışarıya yansıtılması, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturur.
Yerel mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davalıların kusurlu eylemleri ile Anayasa’ya TCK’na ve İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı davranışlarıyla davacının kişilik haklarına saldırıda bulundukları benimsenip davacı yararına uygun bir tutarda manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, istemin tümden reddedilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ :
Temyiz olunan kararın yukarıda ( 2 ) sayılı bentte gösterilen nedenle BOZULMASINA, davacının davalı H.’ye yönelik temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenle reddine ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 23.06.2010 gününde oybirliği ile karar verildi.